"KADERİM!" SE ÇEKERİM!?

24 Şubat 2014 Pazartesi

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

ACIYANIN TESELLİSİ

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

DÖLLENMEDEN DOĞUMA

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

UZAYA GİDİYORUM!

23 Şubat 2014 Pazar

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

ÖĞRENDİM Kİ...

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

SEVMİYORDUM...

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

ÇOK KORKUYORUM ANNE!

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

PARAMPARÇA KALBİM VAR BENİM....

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

NE SÖYLESEM BOŞ!

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

BEKLENEN CEVAP BURDA!

22 Şubat 2014 Cumartesi

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

ORKESTRADA BİR KEDİ!

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

MUTLULUK EVİ

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

GÜL BAKALIM!!!

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

BENDEN BANA MEKTUP (1)

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

CANIM YANIYOR!

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

GIRGIR

21 Şubat 2014 Cuma

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Değişimin kendisi

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Seçimler

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

inkar, ikna, nefis

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Denge

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Kendimi Seviyorum

20 Şubat 2014 Perşembe

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Saklamanın Dayanılmaz Cazibesi

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

İnişler ve çıkışlar...

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Farkında mıyım?

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Saygı ve tahammül

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Sırtımda Taşıdıklarım...

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Herkes Korkar

19 Şubat 2014 Çarşamba

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Güven Meselesi...

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Şaşırma Dönemi...

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Az bulunan şeyler

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Artık hiçbir şey gizli kalmayacak...

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Bahar, zindelik, uyku

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Yalanın Kapıları

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Yaşamın hedefi...

18 Şubat 2014 Salı

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Sınırlar kimin?

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Kıskançlık, Nazar ve Diğer Ölümcül Şeyler

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Değersiz

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Burada olmak

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

İyi Şeyler OLur

17 Şubat 2014 Pazartesi

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

Öfkem nerede?

Sorry, I could not read the content fromt this page.Sorry, I could not read the content fromt this page.

View the original article here

İşte şimdi anneciğimi yüreğime sarmaladım:)

Annemizi tanımak bilmek ne kadar kendimizi bilmekmiş. Şimdi anladım. Baba da erkekler için aynı model belki. Ve tüm atalarımız hepimiz için. Anneciğimi gerçekten kabul ettiğimi ve tüm ruhumla sarmaladığımı hissediyorum birkaç gündür. Ve bu harika bir duydu.

Yıllardır kendimle çalışıyorum. Her çalışmada aslında karşıma çıkan anne baba çalışması. İlk başlarda ben harika bir çocukluk geçirdim, annemle babamla hiçbir sorunum yok diyordum. Sonra bir katman kalktı, aslında onlara birazcık kırılmış olabilirim dedim. Sonra bir katman daha, bir katman daha. Soya soya soğana çevirdik:))
Ancak bu çalışmalar sonucunda anladım ki ne kadar mutlu bir çocukluk geçirirsen geçir annene babana incinebiliyorsun ve o ta içinde bir yerlerde yara olarak kalıyor. Onları tedavi etmeden de çok bebek adımlarla yürüyebiliyorsun. Ne zaman annenle babanla yaşadıkların bir bir gözünün önüne geliyor o içindeki çocukta neşelenmeye dansetmeye başlıyor.

Sonra farkediyorsun ki aslında annen baban inanılmaz rol modelin olmuş. Sen onlara benzememeye çalışırken aslında onlarla birebir aynı olmuşsun. Ben dişi olduğum için annemi seçmişim rol modeli. Oysa ne kadar farklı olduğumuzu düşünürdüm bir zamanlar. Onun babası bile benim babamla ilişkilerimi belirlemiş. Annemin babası erken öldüğü için babam da güvenli bir alan olmamış benim için. Annemin vücut yapısını taklit etmişim. Onun göbeği var diye ben de göbek yapmışım. O kendini göbekle korumaya aldı diye bende korumaya almışım. Onun yemek alışkanlıklarını taklit etmişim farkında olmadan. Mutfakta atıştırırken annem olmuşum.
Ve tüm bunları farkedince aslında ne kadar çok konuda onu model aldığımı, biraz daha sıkı sarıldım anneciğime:) Biraz daha yüreğimde kalbimde hissettim onu. Biraz daha anladım.
Ve ona çok teşekkür ettim anneliği, sevgisi, desteği, yüreği için, benim canım olduğu, bana can verdiği için. Ve onun derslerini bırakmaya niyet ettim. Bugüne kadar dünya yaşamımdaki ortak deneyimlerimiz ve bana aktardıklarıyla yaşadığım deneyimler için teşekkür ediyorum. Bugüne kadar annem olan yanımı çok seviyorum. Ve bundan sonra bana hizmet etmeyen yanlarından özgürleşmeyi, ben BEN olmayı seçiyorum.
BEN BEN’İM.

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

Ruh Amacımız…

Ben kimim, niçin buradayım ve nereye gidiyorum?

Ruh amacımız bir ya da birden çok sey olabiliyor hayatta. Bugün benim ruh amacım sevdiklerimle evde keyifli vakit geçirmek, sonra vapura binmek ve insanları izlemek, tüm varlıkları martıları izlemekti. İstanbul’da olduğum ve yıllardır bu şehirde yaşadığım için inanılmaz mutlu oldum yine. Ne çok kültür, ne çok duygu, ne çok ilham dile geliyor bu güzel şehirde, güzel şehirimde. Tüm duygular, ilhamlar hep bizimle ama bazı yerler, bazı anlar insanı daha çoğaltıyor. Bugün beni çogalten çok sevdigim biriyle vapura binmek, iyot kokusunu içime çekmek, martıların nasıl anda ve keyifle yaşadıkalrını, ana nasıl güvendiklerini gözlemlemekti. Nasılda denizle, toprakla, havayla, ateşle uyum içindeydi hepsi. Suya bırakıyorlardı kendilerini, suyla bir oluyorlardı, sonra bir anda yavaşça gökyüzüne süzülüyor, havayla gökyüzüyle bir oluyorlardı, içindeki güneşle bir oluyor ve gökyüzüne süzülüyorlardı. Sonra güneş, deniz, martıların kanat çırpışları, uzaktan fon olan yemyeşil İstanbul silüeti ve martıların çığlıkları, bir camiden gelen ezan sesi.
Ben kimim, niçin buradayım ve nereye gidiyorum?
İşte şimdi inanılmaz güzel bir müzikle ruhu ve bedeni danseden ben’im. Sadece müzik sesi, bedenden yayılan enerji, bedenin salınışlarıyla oluşan meltemsi dokunuşlar.
Duyuyorum, insanın yaratımını sonuna kadar kullandığı harika, ilahi bir müzik.
Dokunuyorum, kendime bedenime, ruhuma, ruhumun en katı haline,
Görüyorum benden yayılan canlılığın her nesneye ateş olduğunu, her nesneyi gülümsettiğini, yenilediğini.
Dönüorum, dönüyorum, dönüyorum.

Ben kimim? Niçin buradayım ve nereye gidiyorum?
Ben ben’im. Olabileceğimin tamamı olmak için buradayım ve yaşam potansiyelimi en üst seviyede yaşamak duymak, görmek, dokunmak, koklamak, tatmak ve bunların ötesine geçmek için buradayım.

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

Kalbinin sesini dinle; özlemlerinin peşinden git; yaratıcılığını güçlendir; bedenine iyi davran; sana iyi gelmeyen seyleri reddet…


Sevgiye dair ne çok şey söylüyoruz, ne çok şey konuşuyoruz. Ama sevgi sözcüklerden çok öte, yürekten yayılan bir titreşim:)
Kalbin Sesi Safi Nidiaye’nin yazdığı nefis bir kitap. Kitaptan alıntılar paylaşmak istedim:)

Korkuya Dair

“ilkönce kendi korkuna eğil. Aklınla değil ama “sen beni etkileyemezsin defol git diyerek değil.” Korkuna sevgi ver, onu onayla! Onu kalbine sok. Onu hissetme cesaretini göster. Onunla bütün ol, korkunun ihtiyacı olan tek şey budur. Ancak o zaman değişebilir.

Ve nefis bir manifesto yazmış Safi kalbe dair;

” Şu andan itibaren bende ve benimle ilgili meselelerde tek söz sahibi kalbimdir. Ne yaşarsam yaşayayım kalbimin sesini dinleyeceğim ve ona itaat edeceğim. İçime korku ve ıstırap uyandıran her durumla başa çıkması için kalbimden medet umacağım….”

Ve egoya dair…

” Ego denen şey senin kişisel tarihinden kaynaklanır. Yaşadıklarına, başkalarının sana söylediklerine, başkalarının sana davranış şekline ve kendi davranışlarını yorumlama biçimine göre kendini öyle ya da böyle zannedersin. …….Sana ait diye düşündüğün özellikler sende kendini açığa vuran bir bütünün halleridir. .

Kalpten Yaşamak
Kalpten yaşamak hiç bitmeyen bir meydan okumadır. …..Senin olmayan yolu er ya da geç terk etmek zorundasın. O yolda ilerlediğin sürece kendini rahatsız hissedersin.
Kendi içinde saklı gerçeği bulabilmek için derinliklerine dalmak zorundasın. Bu gerçek ne orada gömülü, ne de gizli. Sadece sen neyin ardına gizlenmişsen, nasıl görünüyorsan ya da kendini nasıl göstermek istiyorsan o öyledir; ta yüreğinde ne hissediyorsan odur………
Bireysellik kişiye özel birşey değil, büyük anlam taşıyan tanrısal bir meseledir. Kendini sevgiye ne kadar çok açarsan, kalbini açarken kayıtsız şartsız olmayı ne kadar çok yeğlersen, kendi gerçek doğanla ne kadar uyumlu yaşarsan, gerçek olur, gerçek düşünür ve gerçek konuşursan, bireyselliğin o kadar belirgin olur. Tanrı seni sen yapan eşsizliğinde kendini çok daha mükemmel gösterir.”

Çok ama çok keyifli hayata dair herşeyi sevgi penceresiyle anlatan bir kitap,

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

Okçunun önünde kıvançla eğiliyorum:)


Bugün birkaç şey üstüste gelince günlerdir kafamda dönüp duran birkaç şeyi yazıya dökmenin vaktidir dedim.
Konu çocuklarımız.
Çocuklarımızın bize birşey öğretmeye geldigini ve o her ne ise o yüzden bizi zorladıklarını zaman zaman hissedebiliyor, farkedebiliyor muyuz?
Çocuklarımızında kendi kişilikleri gibi olma hakkını hiç aklımızdan çıkarmayabiliyor muyuz?
Biz zamane anne babaları mükemmel olmak için yaratıldığımız düşündük, ya da öyle koşullandık. Yıllarca hep en iyi olmaya çalıştık. En iyi okullarda okuduk, en iyi meslekleri seçtik, en iyi evlilikleri yaptık, en iyi evler artık bizimdi. En iyi arabaları kullanıyorduk. En iyi seyahatlere gidiyorduk, en iyi hep en iyi bizim olmalıydı, bu kadar çalıştık tabi ki hakettik. En iyi maddi koşullara sahip olursak herşey çok güzel olacak sandık ve bunu için çabaladık. Sonra birşeylerin yolunda gitmediğini farkettik ya da farketmedik. Kendimizi bu döngüden kurtardık ya da kurtaramadık. Biz kendi adımıza yine iyi oldugumuzu, iyi yetiştigimizi, akıllı, özel, güzel, yakışıklı her neyse o olmuştuk, nerde olursak olalım nerde durursak duralım. Bir yanımız hala birşey eksik desede, kendimize dışardan bakınca e az şeyde başarmamıştık. Ve başladık çocuklarımız bizim gibi olsun, en azından bizim kadar yapsın, hatta fazlasını yapsın diye uğraşmaya. Biz başarmıştık, şimdi sıra onlardaydı. Hatta onlar bizim yapamadıklarımızı da yapmalı ama asla bizden kötü olmamalıydı. Ve başladık çocuklarımızla didişmeye, birşeyler ters gidince, birşeyler tam da bizim istedigimiz gibi olmayınca şaşkına döndük. Ama çocuklarımızın sadece ve sadece rehberi oldugumuzu, onların kendi kişilikleri ve seçim hakları olduğunu unuttuk. Ama çocuklarımız Allahtan çok iyi anımsıyordu ve bize direniyorlardı, aynımız olmamaya kararlıydılar.
Bugün bir sohbette farkettim ki kendi mükemmelliklerimizle bazen çocuklarımız üzerinde acaip baskı oluşturuyoruz. Aslında mükemmel olmadığımızı biz bilsekte, çocugumuzun gördüğü resim mükemmel, çok şey başarmış, çok yol katedmiş, çok iyi, çok bilge, çok çok çok… Ama aslında hayat hiçte böyle değil ve herkes kendi içinde her haliyle ve herşeyiyle tabi ki mükemmel, ama bir o kadar da mükemmel değil. Bunu çocuklarımıza göstermeye korkuyoruz, bunu gösterirsek onların bizim çizdiğimiz mükemmel resimde yer almamasından korkuyoruz. Dün bir Amerikan reality show izledim. Abi kızkardeşe tacizde bulunmuş. Anne ve baba bunun duyulmaması adına olayı örtbas etmiş ve hiçbirşey olmamış gibi davranmış. Sonuç inanılmaz mutsuz insanlar. Herkes mutsuz, evet dışardan çizilen resim mükemmel, ama içi seni yakar dışı beni durumu.
Ben diyorum ki, çocuklarımızın sadece rehberleriyiz, sadece onlara ışık tutabilir yol gösterebiliriz, sonra yapmamız gereken kenara çekilmek ve onun kendisi olmasına izin vermek.
Çocuklarımız tam bizim istediğimiz gibi olmasa da kendisi olduklarında kesinlikle mutlu olacaklar, bizde buna izin verdigimizde ancak mutlu ve huzurlu olabiliriz.
Çocuklarımızı gerçekten seviyorsak onları her haliyle, her şeyiyle sevebilmeliyiz. Bir gün zekasında sorun oldugunu öğrensekte ya da piyano çalamasada, ya da tacizde bulunsa da, eşcinsel olsa da. Evet rehber olmak, anlatmak bizim görevimiz, ama hayat onların hayatı sonunda. bu kötü diye nitelediklerimiz, olumsuz şeyler hep olabilecek şeyler ve belki de hepimizin içinde var aslında. Biz ışığımızı çoğaltmayı seçtiğimizde çocugumuz yakınımızdaysa ve yakınsa bize kesinlikle ışıkla parlayacaktır. Yani bizim asıl görevimiz kendi ışığımız parlatmak.
Tüm bunları bugün bir annenin çocuğu boncuk aldı girdikleri dükkandan diye hırsız olması korkusu yazdırdı bana öncelikle ve sonra birkaç şey daha. Ama o kadar masum ve o kadar suçlu ki bu anne, hepimiz gibi aslında.

Halil Cibran şöyle demiş, tam da bunları hissettim…

Çocuklar

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

Halil Cibran

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

sen kendini bilmezsin, ya bu nice okumaktır…

16 Şubat 2014 Pazar

Bilgi sonsuz, bilgi yıldızlardan bile daha çok. Bilgi yıldızlar kadar yakın, bazen de uzak bize yıldızlar kadar ama aslında elimizle dokunacağımız kadar yakın.
Neyi bilmek istiyorum ki bu kadar uğraşıyorum?

Bazen ateşe koşar gibi bilgiye üşüşen pervaneler gibiyiz. Milyarlarca yıllardır, tüm insanların deneyimlerini bilmek, herşeyi yalayıp yutmak istiyoruz. Sanki çok şey bilmek, herşeyi bilmek herşeyi çözecek bizi aydınlığa kavuşturacak gibi davranıyoruz. Ama bilgi gerçekten dışardan alınanlar mı? Binlerce bilgi uçuşuyor her yerde. İnternet bazen bilgi çöplüğü halinde. Aslında belki de çok secici olmamız gerekiyor.
Bazen şunları sormamız acaba iyi olabilir mi?
Bu kadar çok şeyi neden bilmek istiyorum?
Çok şey bilince daha mı güçlü olacağım?
Bilince korkularımdan mı kurtulacağım?
Bilince daha mı güçlü olacağım herkesten?
Başkalarının deneyimlerinden, bugüne kadar yaşananlardan faydalanmak için tabi ki okumak gerekiyor. Ama ordan oraya koşturup bilgi oburluğu yaparken yine gücü dışarda mı arıyoruz acaba? Acaba aslolanın kendimiz olduğunu yine mi unutuyoruz? Bilip öğrendiğimiz şeyleri hayatımıza uygulamadıktan sonra hem bilgi neye yarıyor ki?
Ama hayatımıza uygulamak için de önce kendimizi tanımamız gerekiyor galiba? Yani marifet sanırım önce kendin bilmek ve bunun içinde kendinle kalmak gerekiyor. Yani tefekkür, meditasyon, dua, adına her ne diyorsak, bir süre kendimizle sessiz kalmak. Dışardan gelen, bizim aldığımız, üzerimize yapışan tüm sesleri susturmak. Kendinle kalmak ve kendinle kalmaktan mutluluk duyabilmek. Bilmek kendini bilmekle başlıyor ve tek güçlü de kendin bilen galiba.
Yunus Emre’nin dizelerindeki gibi;

Ilim ilim bilmektir.
ilim kendin bilmektir,
sen kendini bilmezsin,
ya bu nice okumaktir.

Kendimizi okuduğumuz çok keyifli zamanlar dileğiyle.

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

Hayat bir oyundur:)

Çok klişe bir cümle değil mi? Bence de öyle ve bunu hep söylememize rağmen böyle mi davranıyoruz gerçekten acaba? Hayatın bir oyun ve oynadığımızın da sadece bir rol olduğunun farkında mıyız? Yoksa bir süre sonra kendimiz oynadığımız rol mü sanıyoruz? Sanki genelde böyle oluyor gibi. Yani rolümüzle özdeşleşiyoruz. Patron, müdür, anne, baba, güzel, çirkin, becerikli gibi roller yapışıp kalıyor üzerimize. Giysimiz olduğunu unutuyoruz, derimiz oluyor. Sonra o rolün içine sıkışıp kalıyoruz ya da bunu tercih ediyoruz.

‘Hayat bir oyundur. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, bu çok basit bir oyundur. Kim olduğunuzu seçeceksiniz ve sonra da o seçim olarak bunu deneyimleyeceksiniz…..
Sorunlarımız olmasını seçeriz ki yeni bir VAROLUŞ noktasına gelelim ve sorunun üstesinden gelmek için özde kim olduğumuz deneyimleyebilelim. …..

Diye devam ediyor Çözüm Olmak kitabı. Yazarı Darel Rutherford.
Kitabı Okumak istemiyorsanız en azında aşağıdaki testi yapın derim.
Bu bir Zenginlik/Yoksulluk Testi. Testten sonra kendiniz hakkında yeni birşey öğrenebilirsiniz, en azından yoksulluk hissettiğiniz alanı ve konular güzel seçilmiş ama buraya girmeyen bir konu varsa aklınıza gelen tabi ki ekleyebilirsiniz.

Konular

Sağlık
Kendini Beğenme
Kendine Verilen Değer
Kendini Sevme
Kendine Güven
Sevgi Dolu İlişkiler
Kazançlı Bir İş
Yaptığım İşi Seviyorum
Hayatın Keyfini Çıkaracak Vaktim Var
Maddi Bağımsızlık
Ruhsal Doyum

Bunlara kendimize çok ama çok dürüst davranarak 1'den 10'a kadar sayı veriyoruz. Ve hayatımızda gerçekten bolluk var mı anlıyoruz. Ya da hangi alanda eksiklik varsa o alana odaklanıyoruz. Tabi burda herşey matematik mi diyebilirsiniz. Aslında bazen herşey matematik galiba.
Çok keyifle okudum kitabı. Ve herzamanki gibi kendimle oynamaktan çok keyif aldım.
Kişisel Gelişim kiteplarında çok ama çok seçici olmak gibi bir huyum var. Ama bu kitap gerçekten çok güzel ve tavsiye ediyorum. Özellikle kendinizi bir alanda sıkışmış görüyorsanız ve çözüm bulmakta zorlanıyorsanız çok yardımı olabilir.

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

Bozcaada – Bozcennet


Bugün bitmeyen bir enerjiyle doluyum. Çünkü dün akşam Bozcaada’dan döndük. Can dostlarım Şükrü ve Tülay’la. Aslında cennetin nasıl bir yer olduğunu şimdi daha iyi biliyorum ve kendi cennetlerimizi kendimizin yaratacağını.
Bozcaada’yla 5 yıl kadar önce tanışmıştım ve vurulmak yetersiz kalan bir sözcük olmuştu. Aslında yazmayı çok sevmeme, yaşadığım, gördüğüm herşeyi sevdiklerimle yazı yoluyla paylaşmayı çok ama çok sevmeme rağmen artık yazıyla tarifte zorlanıyorum. Yaşadığım şeyleri, duygularımı sınırlı sayıda sözcük ve harfle anlatmak yine zor olacak belki ama çok azını da olsa anlatmak paylaşmak istedim.
Bozcaada da benim çok sevdigim kocaman asırlık ağaçlardan yok çok fazla. Hatta hiç yok. Çünkü rüzgarla savaşamıyorlar, belki de istemiyorlar bunu. E tabi ama bağlar çok daha fazla yakışıyor Bocaada’ya. Çılgın deli bir rüzgarı var Bozcaada’nın onunla dansetmek gerekiyor, onu daha sana yaklaşırken hissedip tatlı tatlı yavaşlatmak, ona sarılmak, tüm ruhunla onunla dansetmek lazım.
Ben ruhumun dansettigini yoga yaparken çok yoğun hissederim, bu rüzgar da ruha dokunmaya gelen bir melteme dönüşüyor sen onu seversen.
Bozcaada’yı yazmak istedim ama yazacak kadar da basite indirgeyemedim…
Bu Bozcaada gezim bana doğayla bütünleşince nasıl arayışın bittiğini bir kez daha hissettirdi. Güneş yakarken, rüzgar deli deli yalarken tüm bedenimi, bağlardan bir parçaydım sanki. Üzüm oldum olgunlaştım, yaprak oldum can verdim üzümlere, kum oldum savruldum, deniz oldum kızdım köpürdüm sonra bambaşka biri oldum sakinleştim.
Bu yazıyı asıl yazma amacım Bozcaada’da yapılan inanılmaz emek ve çabayla oluşturulan nefis bir kültürel etkinliği anlatmaktı size. Ama duygular o kadar coşkunki akıyor akıyor, ona anca sıra geldi.
Bozcaada’da yapılan Ozanın günü ve İlyada okumaları her yıl düzenleniyor 2002 yılından bu yana. Size sadece bizim katılabildiğimiz programları anlatayım.
Bu etkinlik için Bozcaada seçilmiş çünkü tam karşısında antik Troya kenti bulunuyor. Bozcaada Akhalar ve Troyalılar arasındaki savaş boyunca Akhalar’ın sığındığı liman olmuş. Homeros İlyada destanında işte bu savaşı anlatır. Her yıl bir bölüm farklı dillerde okunuyor Bozcaada’da güneş doğarken. Bir yandan güneşin doğarken, güneş bize kendi muhteşemliğinde tüm evrenin olağanüstülüğünü anlatırken ve yaşamın döngüsünü; savaşla çekilen acıları ve savaşın anlamsızlığını dinlemek çok etkileyici oluyor. Aslında yaşam güneş doğraken yaşattıkları kadar olağanüstü ama biz içimizde ve dışımızda, sanki sadece acı çekmek adına savaşlar yaratıyoruz. Ve sonra inanıyoruz ve yıllar sürüyor bu savaşlar. Sonra birgün biri kazanıyor ve savaş bitiyor. Bu yıl ilyada’da Orduların lideri kral Hektor’un annesi’sinin oğlunun ölümüyle duyduğu acı anlatılıyordu. Kral Hektor Akhilleus(Aşil) a karşı ve tüm Tanrılara karşı savaşıyor. Sanki bizim savaşımız bu, tüm içimizdeki Tanrılara karşı, işte bu kadar cesur olunca ölümsüz oluyorsun. Destan Türkçe, Macarca, Fransızca, İngilizce, Çince okundu. En son Türkçe okuyan genç opera formatında okurken, zaten öykünün tamamında tüylerimiz diken dikendi.
Bir gün önce de yine Bozcaada da Salhane’de denizin fırtına sesleri eşliğinde Bu etkinlik kapsamında Lise öğrencileri arasında yapılan şiir yarışmasının ödül töreni ve Şair Süreyya Berfe’nin yılın şairi seçilmesinin ödül töreni vardı. Çok keyifliydi, sanatla, edebiyatla böyle bir mekanda buluşmak. Süreyya Berfe çok tanıdıgım bir şair değildi, çok şeker, biraz huysuz, şiirleriyle mutlu kocaman bir çocuk sanki. Biraz Can Yücel’e benziyor. Şiirin ne kaar insanca ama bir o kadar da Tanrısal bir şey olduğunu anımsattı bana, harikaydı.
Şöyle demiş Süreyya Berfe;
“Gözlerinin rengi gibi
Yüreğinin rengi gibi
Saçların da kendi renginde”

Diyen şair. Aslında renklerin bildigimizden çok fazla olduğunu, herkesin kendi rengi olduğunu mu anlatmaya çalışıyor acaba.
Yani Bozcaada da bir grup aydınlık ve güzel insan nefis bir şey yapıyor, çok güzel bir kültürel etkinlik hazırlamışlar. Devamında olan konser, sucuk, şarap partisi gibi etkinliklere yola çıkacağımız için biz katılamadık. Orda 30-40 kişi vardı. Bence bu güzellikleri çok daha fazla insan yaşamalı.
Tüm bunlardan öte yaşananlar bir solukta;
- Harika, çok sevimli nerdeyse sahipleri kadar güzel bir bağevinde terasta öyle bağlara bakarak orda kalmak kalmak ve sadece kalmak istiyorsun. Rüzgar içinde yolalıyor sanki. Orda her şey bitiyor ve Nazım’ın dediği gibi sadece rüzgar, bağlar ve sen kalıyorsun.
- Bozcaada’nın her köşesi sürprizlerle dolu, bu bazen bir çiçek, bazen bir kapı tokmağı, ya da pencere perdesi oluyor. Öyle aval aval seyrederek saatlerce dolaşılabilecek bir tablo sanki.
- Çok güzel insanlar var heryerde, doğayla bütünleşmeyi seçmiş, yalnızlıkla kalabalığı birleştirebilmiş, rüzgara, adaya aşık.
- Nefis yemekler yiyebileceğiniz, Ege’nin iki yanını birleştiren yüzlerce meze, balık, ot, ot.
- Deniz’i biraz soğuk girerken ama sonra sevgiyle sarmalıyor insanı, o kadar temiz, pırıl, pırıl ve şeffaf ve turkuaz ve sarılıyor sanki, çıkmak istemiyorsun.
- Ve Salhane’de yoga. İki şeyin bu kadar birbirine yakışacağını bilemezdim. Denizden biraz yüksekte, rüzgar , iyot kokusu ve dalga sesleriyle, rüzgarın uğultusuyla, yoga yaptık. Ruhum öyle dansederken yogayla sonsuza kadar kalabilirdim, belki de kaldım.
Bozcada’yı görmediyseniz görün derim, hatta seneye İlyada okumaları için şimdiden niyet edin, ben niyet ettim, belki birlikte gideriz. Cennetin dünyada ve içimizde olduğuna inanıyorum ben. Ama Bozcaada da onun görsel hali sanki, izlemeye doyulmayan bir tablo, bu tabloya doya doya bakmak lazım.

İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

Bana benzemeyen benlerle buluşmak:)

Yaşamın güzelliği sonsuz çeşitliliğinde. Hepimiz bir anlamda bir ve eşitken bir yandan, bir yandan o kadar farklıyız ki. Aslında hem birbirimize çok ama çok benziyoruz hem de hiç benzemiyoruz. Ancak bu tatilde biraz daha farkettiğim birşey, kolay olanı seçiyoruz genelde. Bize en çok benzeyenlerle birlikte oluyoruz. Onlarla paylaşmak, onlarla gülmek eğlenmek, onları anlamak çok daha kolay. Onlarla birlikteyken hepimiz bir-iz demek çok kolay. Biraz bizden farklı olanlarla birlikte olmak, onlarla da paylaşabilmek, onları da anlayabilmek ve onlarla da gülümseyebilmek zor olan ve belki de en keyiflisi. Geçenlerde Deniz’in bir yazısı vardı, güzel olanı sevmek çok kolay diyordu çok kısaca. Onu herkes sever, zor olan şu ana kadar çirkin dediklerimizi sevebilmek belki de.
Ben bunu Ankara’ya giderken otobüste, sokaklarda çok fazla yaşadım. Ve anladım ki bir kez daha aslında sevginin karşındakiyle hiçbir ilgisi yok. Sevgi bizim kalbimizden çıkan ve yayılan bir titreşim. Sadece bizimle ilgili. Aslında sevmek hedefte değil sadece kendini sevgiye bırakmak yeterli.
Evet zor olan, kokan, akan, çirkin olan, çirkin bulunanı sevmekmiş. Onun gözlerinde kendini görmekmiş. Onu kalbinde titreştirmekmiş aslolan. Onun gözlerine bakarak seni seviyorum demekmiş. Aynada kendine bakıp seni seviyorum demek yetmezmiş, o en çirkin bulduğunda kendini bulmakmış belki de en güzeli. Hiç izlemediğim programlar izledim, hiç gitmediğim yerlere gittim, hiç görmediğim insanları gördüm ve dedim ki işte ben buyum. Ve bunu daha sık yapmak için kendi kendime söz verdim. Kendini arama yolunda çok keyifli bir yolculuktu, bana benzemeyen ama aslında ben olan benlerle buluşmak.

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

Kahraman mıyım, Yolcu’muyum:)

Krisnamurti der ki, “ölmeden yaşayamazsınız” ve ”Yaşamla ölümü birbirinden ayırdık ve ikisi arasındaki fasıla korkudur“. Yaşamın içinde ölüm, ölümün içinde yaşam.

Yaşam boyu birçok yolculuğa çıkıyoruz, her bir yolculuk bizi bir başka bilinç aşamasına taşıyor. Bazen insan istemiyor değil, şöyle rutin, sakin kendi halinde yaşayıp gideyim:) Ama kahraman olmayı kabul ettiysen bu o kadar da kolay olmuyor, çağrılar başlıyor ve duyarsanda yolculuk.

Çağrılar çok çeşitli şekillerde gelebiliyor, bir hastalık, bir kayıp, aldatılma, kendini çıkmazda hissetmek, uzun süre bir ikilemde kalmak ve karar verememek gibi…

Muhtemelen tüm yaşam potansiyelimizi gerçekleştirmediğimiz için geliyor bu çağrılar, yanlış giden birşeyler olduğu için ve bu aşamada bilinçaltı çalışmaya başlıyor eğer cesaretimizi toparlarsak.

İşte tam da burda ejderhadan korkup geride çekilebiliriz ama korkmazsak çok sayıda yardımda  gelir mutlaka. Tesadüf olmayan tesadüfler, mucizeler bizimledir her an:)  Ejderhayı yenip korkularımızdan özgürleştiğimizde dönüştüğümüz ve ölmeden önce öldüğümüz ve yeni bir doğum için hazır olduğumuz noktadır.

İşte bu aşamada dünyada sergilemek için geldiğimiz belki o ana kadar hiç farkında olmadığımız bir yeteneğimiz ortaya çıkar ya da daha yoğun koşulsuz sevgi hissetmeye başlarız ya da daha yoğun birlik duygusu

Joseph Campbell bu aşamayı yolculuğun en zor noktası olarak tanımlamış, “yeraltından yeryüzüne çıkabilir ama lütfu keşfedememiş olabilirsiniz” demiş.

Ölmeden önce ölmek ve yepyeni bir halle yeniden doğmak, sonra bu yeni halin mucizeleriyle buluşmak. Kahraman olarak doğmuşuz ama ben yola çıkmayacağım oturduğum yerde kalacağım demekte bize kalmış elbet. Her hal doğru, her hal iyi.

Kahraman olduğunu farkettiysen ve ejderhalarla savaşmayı, çok kan kaybedebiliyorsun, çok canın yanabiliyor ama dünyayı değiştirenler ve yeni dünya yaratanlarda kahramanlar oluyor:) İşte o zaman seninde bir öykün oluyor, mitolojide de hep bu hikayeler anlatılıyor..Joseph Campbell Kahramanın Yolculuiuğu’nda bunları anlatmış, ben çok basit kendi anladığım dilde anlatmaya çalıştım. Demiş ki Joseph Campbell “En önemli sorun yaşayacağınız maceraya gönülden bir evet deyip demeyeceğinizdir.” Maceraya evet diyenlerden olmak güzel:) Yol nefis….

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

Kimin dediği oluyor?

Bir kitap okuyorum Zen ve Aşık Olma Sanatı. Yoga, meditasyon ve hayatla o kadar bağlantılı ki çok sevdim ben, aşağıda bir bölümünü vermek istedim belki sizde seversiniz. Kontrolü bırakmak en zor yaptığımız şeylerden biri. Ancak kontrol edebiliyorsak varolabildiğimizi sanıyoruz. Oysa aslında kontrolü bırakınca gerçek varlığımıza ulaşabiliyoruz aslında. Ne çok şeyi kontrol etmeye çalışıyoruz. Eşimizi, sevgilimizi, çocuğumuzu, arkadaşımızı. Sanıyoruz ki biz kontrol edince ve herşey bizim istediğimiz gibi olunca mutlu olcağız. Unutuyoruz ki aslında kontrol etmezsek onlar kendilerini gerçekleştirebilecek, kendileri olacak, kendilerini sergileyebilecekler. Bizim kadar onların da kendilerini ifade etme hakları olduğunu unutuyoruz.
Bazen yoldan bile çeviriyoruz insanları yanlış yapıyorsun diye:) Eee hiçbir şey yapmadığımızda seyrettiğimizde de çok pasif oluyoruz diyoruz değil mi içinizden?
Hayır olmuyoruz. Cevabı aşağıdaki bölümde…
“Kimin dediği oluyor?
Çoğu kişi Tanrı’ya inandığını dile getirse’de, içten içe, kontrol edebildikleri düzensiz ve kaotik bir evrende yaşadıklarına inanmaktadır. En iyiyi bilen, haklı olan ve diğer insanları yönetmesi gereken onlardır. Bu sadece gösterişli bir hayal değil, aynı zamanda sahte benliğin veya egonun pek çok yaşama hükmeden ve ilişkilerin çoğunu mahveden canlı işleme tarzıdır. Çok sayıda kişi ilişkilerinde güç savaşları ile zamanlarını geçirir, kazanırlarsa sevgi elde edeceklerine inanır. Oysa gerçeğin bununla ilgisi yoktur. Birisi sizi kontrol etmeye ve değiştirmeye çalıştıkça, kontrolü kaybettiğini hissetmeye başlar. Onunla bir güç savaşına girmek, onun kendisini daha da güçsüz hissetmesine yolaçacak ve her iki tarafa da bir fayda getirmeyecektir.
Böyle bir durumun tek çözümü, kişinin gerçek temellerini fark etmesi, tüm yaşamının en önemli desteği ve gücüyle temasa geçmesidir. Bu olduğunda, gerçek güç ve denge ortaya çıkar. Kişinin varlığının gerçeği ile bağlantı kurulur ve mücadele geçmişte kalır.”

Kitabın başında yazar bebeklik dönemini örnek vermiş. Ağlayarak, mızmızlanarak herkesin etrafımızda pervane olmasını sağlarız bebekken diyor ve sonra da bu böyle devam etsin isteriz, herşey bizim istedigimiz şekilde olsun. Ee peki diğer insanların isteklerine noldu?

Bunun tek kurtuluşu kendimizi gerçekleştirmek, çünkü sadece kendimiz üzerinde kontrol etkimiz var gerçekte. Kendimizi gerçekleştirdiğimizde, dünya yaşamımızda sevdiğimiz işler, uğraşlarla vakit geçirdiğimizde zaten başkalarını kontrole vaktimiz ve gücümüzde olmayacak. (Bu başka bir yazı konusu; uzun zamandır aklımda olan hobiler ve sevdiğimiz işler…)

Çok keyifle okunuyor Zen ve Aşık Olma Sanatı…Konu Başlıkları; Ayakkabılarınızı Çıkarmak(Ulaşılabilir Hale Gelmek), Mindere Oturmak(Kendinizle Buluşmak), Evi Temizlemek(İçinizi Boşaltmak) ve Sopayı Kabul Etmek(Darbelerle Başa Çıkmak).
Ve bu derslerin sonunda hayatınızı aşka açabilir, aşık olabilir ve aşık kalmaya devam edebilirsiniz diyor:)
Tüm hayatınızın her türlü aşkla dolmasını dilerim.

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here