Okçunun önünde kıvançla eğiliyorum:)

17 Şubat 2014 Pazartesi


Bugün birkaç şey üstüste gelince günlerdir kafamda dönüp duran birkaç şeyi yazıya dökmenin vaktidir dedim.
Konu çocuklarımız.
Çocuklarımızın bize birşey öğretmeye geldigini ve o her ne ise o yüzden bizi zorladıklarını zaman zaman hissedebiliyor, farkedebiliyor muyuz?
Çocuklarımızında kendi kişilikleri gibi olma hakkını hiç aklımızdan çıkarmayabiliyor muyuz?
Biz zamane anne babaları mükemmel olmak için yaratıldığımız düşündük, ya da öyle koşullandık. Yıllarca hep en iyi olmaya çalıştık. En iyi okullarda okuduk, en iyi meslekleri seçtik, en iyi evlilikleri yaptık, en iyi evler artık bizimdi. En iyi arabaları kullanıyorduk. En iyi seyahatlere gidiyorduk, en iyi hep en iyi bizim olmalıydı, bu kadar çalıştık tabi ki hakettik. En iyi maddi koşullara sahip olursak herşey çok güzel olacak sandık ve bunu için çabaladık. Sonra birşeylerin yolunda gitmediğini farkettik ya da farketmedik. Kendimizi bu döngüden kurtardık ya da kurtaramadık. Biz kendi adımıza yine iyi oldugumuzu, iyi yetiştigimizi, akıllı, özel, güzel, yakışıklı her neyse o olmuştuk, nerde olursak olalım nerde durursak duralım. Bir yanımız hala birşey eksik desede, kendimize dışardan bakınca e az şeyde başarmamıştık. Ve başladık çocuklarımız bizim gibi olsun, en azından bizim kadar yapsın, hatta fazlasını yapsın diye uğraşmaya. Biz başarmıştık, şimdi sıra onlardaydı. Hatta onlar bizim yapamadıklarımızı da yapmalı ama asla bizden kötü olmamalıydı. Ve başladık çocuklarımızla didişmeye, birşeyler ters gidince, birşeyler tam da bizim istedigimiz gibi olmayınca şaşkına döndük. Ama çocuklarımızın sadece ve sadece rehberi oldugumuzu, onların kendi kişilikleri ve seçim hakları olduğunu unuttuk. Ama çocuklarımız Allahtan çok iyi anımsıyordu ve bize direniyorlardı, aynımız olmamaya kararlıydılar.
Bugün bir sohbette farkettim ki kendi mükemmelliklerimizle bazen çocuklarımız üzerinde acaip baskı oluşturuyoruz. Aslında mükemmel olmadığımızı biz bilsekte, çocugumuzun gördüğü resim mükemmel, çok şey başarmış, çok yol katedmiş, çok iyi, çok bilge, çok çok çok… Ama aslında hayat hiçte böyle değil ve herkes kendi içinde her haliyle ve herşeyiyle tabi ki mükemmel, ama bir o kadar da mükemmel değil. Bunu çocuklarımıza göstermeye korkuyoruz, bunu gösterirsek onların bizim çizdiğimiz mükemmel resimde yer almamasından korkuyoruz. Dün bir Amerikan reality show izledim. Abi kızkardeşe tacizde bulunmuş. Anne ve baba bunun duyulmaması adına olayı örtbas etmiş ve hiçbirşey olmamış gibi davranmış. Sonuç inanılmaz mutsuz insanlar. Herkes mutsuz, evet dışardan çizilen resim mükemmel, ama içi seni yakar dışı beni durumu.
Ben diyorum ki, çocuklarımızın sadece rehberleriyiz, sadece onlara ışık tutabilir yol gösterebiliriz, sonra yapmamız gereken kenara çekilmek ve onun kendisi olmasına izin vermek.
Çocuklarımız tam bizim istediğimiz gibi olmasa da kendisi olduklarında kesinlikle mutlu olacaklar, bizde buna izin verdigimizde ancak mutlu ve huzurlu olabiliriz.
Çocuklarımızı gerçekten seviyorsak onları her haliyle, her şeyiyle sevebilmeliyiz. Bir gün zekasında sorun oldugunu öğrensekte ya da piyano çalamasada, ya da tacizde bulunsa da, eşcinsel olsa da. Evet rehber olmak, anlatmak bizim görevimiz, ama hayat onların hayatı sonunda. bu kötü diye nitelediklerimiz, olumsuz şeyler hep olabilecek şeyler ve belki de hepimizin içinde var aslında. Biz ışığımızı çoğaltmayı seçtiğimizde çocugumuz yakınımızdaysa ve yakınsa bize kesinlikle ışıkla parlayacaktır. Yani bizim asıl görevimiz kendi ışığımız parlatmak.
Tüm bunları bugün bir annenin çocuğu boncuk aldı girdikleri dükkandan diye hırsız olması korkusu yazdırdı bana öncelikle ve sonra birkaç şey daha. Ama o kadar masum ve o kadar suçlu ki bu anne, hepimiz gibi aslında.

Halil Cibran şöyle demiş, tam da bunları hissettim…

Çocuklar

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

Halil Cibran

jQuery( window ).load( function() { if ( jQuery(".wpa script[src*='shareth.ru']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='boomvideo.tv']").length > 0 || jQuery(".wpa iframe[src*='viewablemedia.net']").length > 0 || jQuery(".wpa .sharethrough-placement").length > 0 ) { jQuery( '.wpa' ).css( 'width', '400px' ); }setTimeout(function(){if(typeof GS_googleAddAdSenseService !== 'function'){new Image().src=document.location.protocol+"//stats.wordpress.com/g.gif?v=wpcom-no-pv&x_noads=adblock&baba="+Math.random()}},100);} ); İşte öyle biri. Okyanus'ta bir damla. Çeşitli kimlikleri var ama sonunda sadece insan olmaya çalışan ve hatta insan kimliğini de geride bırakıp hiçliğe doğru adım adım ilerleyen bir nokta:)

View the original article here

0 yorum:

Yorum Gönder